Bugün pazar ve evdeydim. Eşimle beraber 2 film izledik. İki filmde şansımıza çok iyi filmlerdi. Biri Mahkumlarla Deney diğer film ise Yaşam Savaşı.
Mahkumlarla Deney filminin baş rol oyunucu piyanist filminde de oynamıştı. “Bu adamın oynadığı filmler güzel oluyor” kategorisinde bir film benim için. Bir grup işsiz deney kapsamında işe başvuruyor. Bir kısmı gardiyan bir kısmı mahkum oluyor. Eğer 14 günlük deneyi başarabilirlerse her biri 14bin dolar kazanacaklar. Eğer hile yaparlarsa kırmızı alarm yanacak ve kimse para kazanamayacak. Kısaca insanın eline güç verirseniz azınlık bile olsalar, karşınızdaki suçsuz bile olsa zayıfa karşı bir iktidar gösterisi oluyor. İlk günden başlayarak gardiyan olarak ayrılanlar mahkumlar üzerinde hakimiyet kurmaya çalışıyorlar. Büyük balık tek başına bile olsa küçük balık sürüsünü yiyor. Konu olarak özgün bir filmdi. Gayet güzel izlenebilir. Biraz gerilim vardı ama sonrasında izlediğimiz YAŞAM SAVAŞI filmi kadar gerilim değildi.
Yaşam Savaşı bu sene vizyona girmiş. Kasırgalı bir havada eşi doğum sırasında ölen bir erkeğin psikolojisini düşünün. Bebek doğar doğmaz küveze konuluyor ve makina ile nefes alması sağlanıyor. Henüz bebek doğduğunun farkında değil ve nefes alıp vermeyi bilmiyor. Doktor 48 saat içinde ağlayıp normale döneceğini söylüyor. Fakat kasırfa nedeni ile hastane boşaltılıyor. Elektrikler kesiliyor ve küvezin aküsü 3 dakikada bir boşalıyor. Şarj etmek için kolu çeviriyor fakat her şarjda bu 3 dakikalık süre giderek kısalıyor. Bebeği besleyen serum sayısı da azalıyor. Şehirde kasırga hakimken istilacılar şehri yağmalıyor. Bebeğin babası hem bebeği hayatta tutmak hemde bu istilacılar ile baş etmek zorunda kalıyor. Yoldaş olarak bir köpek yardım ediyor. Yardımı getiren de galiba köpekti. Sonunda adam son gücünü kullanıp yere yığılmışken yardım geliyor ve bebekte ağlamaya başlıyor.